Siyasette verilen destekle güç elde edilir, bu ise sorumluluk getirir..
Sorumluluk bilinciyle hareket edilmezse, elde edilen güç“kontrolsüz güç”e dönüşür.
“Kontrolsüz güç de güç değildir” sözü hepimizin malumudur.
Çünkü bir anda edinilen, emaneten ve birilerinin lütfu gibi verilen güç bazen insanı “maskara”eder. Adeta beceriksiz “acemi kasap” gibi kendini yaralayıp gülünç bir dramı da yaşatır.
7 Haziran seçimi sonrası HDP, tam da böylesi bir konumda görünmektedir. Selahattin Demirtaş adeta “Çok Kocalı Hürmüz” durumunda kalmanın şaşkınlığı içine girmiş bulunmaktadır.
Çünkü gelişen siyasetle ilgili fikir beyan ederken bile; acaba “kandil ne der, İmralı ne der, partililer ne der, emanet oy sahipleri ne der” tedirginliği içinde tavır sergileme zorluğunu yaşamaktadır.
Evet gerçekten zor bir durum ve konum…
Seçim öncesi, atfedilen Çipras’vari davranışlarla köpürtülen, sazlı sözlü programlarla parlatılan, mutfakta verdiği görüntüyle sempatikleştirilip “şirin”leştirilen Demirtaş, şimdilerde eylem ve söylem açmazı içinde yuvarlanıyor.
Çünkü herkes doğasının gereği gibi davranır.
Demirtaş ve HDP cilalansa da, “algı oluşturma” yöntemleriyle oy verilsin modasının ikonu haline getirilse de; yaratılan “sanal imajın” yaldızları tek tek dökülmeye başladı.
Dağdan Karayılan denen yılan “ateşkes bitti” açıklaması yapıyor, “zavallılaşan”Demirtaş “yok efendim aslında şunu demek istediler” şeklinde tevil etmelerle, Yılan’ın söylemini makulleştirme girdab ve bumerangını yaşıyor
Öte yandan seçim öncesi gittiği ABD’de yaptığı görüşme ve angajmanların gereğini yapmaya,“boğazın ağa”larına medyatikleşme borcunu ödemeye çalışıyor.
Dağdan Karayılanı tevil et, İmralı’ya usulen de olsa selam çak, paralele seni unutmadım de, ABD’ye aklımdasın diye söyle, saç üstünde gözleme yaparak seçmene hala “şirinim” mesajı ver, Nişantaşı’na “Türkiye’lileşmeye” devam de….
Ah be Selahattin ne zor işin var senin…
Yedi kocalı Hürmüz vardı hani…
Yazık sana yahu..
Sen yedi de değil, sayısı belirsiz “çok kocalı Hürmüz”e döndün…
Ama unutma ki; “cilalı imaj devri”nin, cilacı’larının sana yaptığı cilalar dökülüyor…
Artık “aslına rücu” ediyorsun.
Çünkü: Karayılan hala “yılan” ve zehir kusuyor.
İmralı hala aynı….
ABD aynı, Paralel aynı, destekçin medya aynı…
Seni imaj’layan medya ve sahipleri için sen “kullan at” tarzı bir aparatsın…
Nişantaşı seni almaz içine Selahattin, Etiler almaz seni sahiline İstanbul’un…
Yahu sen ne çabuk gaza gelirmişin de haberimiz yokmuş…
Sen ki; partinle, terör örgütünle, temsil ettiğini sandığın Kürtlerle, imralı’daki sözüm ona“liderinle”; seni podyuma çıkartan “Boğaz’ın ağaları” için, -alınma ama çok üzgünüm bunu söylemek zorundayım- “saray soytarı”sından öteye geçemezsin.
Sen ne sandın Selahattin… “Selocan”lık senin neyine idi….
Onların elinde senin gibi çok argüman var, yeri geldikçe kullandıkları ve kullanıp attıkları…
Sen de; 7 Haziran seçimi için, kendini “beyaz türk” diye niteleyen, temsil ettiğini dillendirdiğin Kürtleri yok sayan ve yeri geldikçe sahneleyecekleri oyunda “figüran” gibi gören bu“seçkinci” kesim için, Tayyip Erdoğan’ı ve Ak Parti’yi zayıflatmak amaçlı, kullanılacak en etkili“aparat” idin…
Ne sandın Selahattin, bir anda kendini “esas oğlan”mı sandın yoksa….
Hani seçim öncesi TV ve Gazetelerinde seni öne çıkartıp, allayıp pullayan, yaldızlayanlar…
Hani nerdeler…
Haaa… onlar yine “sırça köşklerinde,yatlarında” ramazan ayında viski yudumlayıp,sigara tüttürerek senin “zavallı çırpınışlarını” müstehzi tebessümle izliyorlar.
Çünkü Onlar, dün de böyle idiler, bugün de böyleler ve yarın da böyle olmaya devam edecekler ve devam etmek isteyeceklerdir.
Ama sen…
Vazifeni yaptın Selahattin, kısa olan kullanım ömrün bitti…
Çok hızlı oldu yeniden Selahattin’leştirilmen….
Sana “Selocan” dediklerinde gerçek sandın, kaşların, gözlerin, bakışların dediler, yakışıklısın, gençsin, şirinsin dediler… inandın, dinlemedin kimseyi…
Ne de havaya girmiştin beh….
Ama seni “solucan” gibi gören o malum kesimin nazarında, “Selocan”lığın kısa sürdü, şimdi yine“Selahattin”leştirildin..
Ama olsun be Selahattin… “Bir gün de olsa beylik, beyliktir” misali, birkaç aylık da olsa“Selocan” olman güzeldi be Selahattin..