Bu dünya bir imtihan yeri. Her yaptığımızın hesabını, şüphesiz öbür dünyada vereceğiz. Kısacası, burada ne ekersek, orada onu biçeceğiz. Zengin bir adam ölümden ve kabirde yalnız kalmaktan çok korkuyormuş.
“Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle birlikte geçirirse servetimin yarısını ona bağışlayacağım” diye vasiyet etmiş. Adam ölünce vasiyeti üzerine “Kim onunla birlikte kabre girmek ister?” diye soruşturmuşlar. Kimse çıkmamış.
Nihayet bir hamal: “Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum.” diye düşünerek kabul etmiş.
Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. “Nasıl olsa bu ölü elimizde… Biz şu canlı olandan başlayalım” demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar.
“O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın? Kazancını nerelerde harcadın?” Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış. “Tamam, servetin yarısı senin” demişler.
“Aman” demiş hamal “İstemem, kalsın.. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?”
“Kıssadan Hisse: Helal ve doğru işlerde kullanılan her nimet karşılığında zikir, fikir ve şükür ister ki bu da sahibini kurtuluşa götürür. Ama haram mal ise sahibine dünya ve ahrette bela üstüne bela getirir..”
Allah cümlemizi, ahrette hesabını kolay veren kullarından eylesin.