Ebu Zer (radıyallâhü anh), ilk iman edenlerin beşincisidir. Resul-i Ekrem (sallallâhü aleyhi ve sellem) onun hakkında:
“Sözüne Ebu Zer’den daha sadık adam dünyaya gelmedi, ümmetimin en zahidi ve en sadıkı Ebu Zer’dir” buyurmuştur.
Ebu Zer (r.a.), zühd ve takva yoluna gider, günlük nafakasından fazlasını sadaka verir ve herkesin böyle yapmasını arzu eder, herkesin, kendi gibi fazla malını Allah yolunda sarf etmesini isterdi. Fakat herkesin hâli, ona muvafık değildi.
Hz. Muaviye (r.a.), Ebu Zerr’in fiilinin sözünü tasdik ettiğini görmüştü. Vaziyeti Halife’ye arz etmesi üzerine Halife Hz. Osman (r.a.), Ebu Zerr’i Medine’ye davet etmiştir. Mü’minlerin halifesinin emri üzere Ebu Zer (r.a.), Şam’dan yola çıkarak Medine-i Münevvere’ye vardığında şehrin çok değiştiğini gördü. Çünkü İslâm ülkeleri, bir taraftan Ceyhun nehrine ve Demir Kapı’ya (Orta Asya) diğer taraftan Nube diyarına (Afrika) ve Sebte (Akdeniz’de Cebelitarık) Boğazına kadar uzamış ve gelirler çoğalmıştı. Medine’ye çok miktarda ganimetler gelmiş, hazine dolmuştu. Medine’de yeniden yeniye pek çok binalar yapılmış, bir tarafı Sel’ dağına kadar ulaşmış, bir hayli genişlemişti. Medine güzel evler ile mamur ve güzel bahçelerle cennet gibi olmuştu.
Ebu Zer, artık Medine’de duramayacağını anladı ve Hazret-i Osman’a:
“Resul-i Ekrem (s.a.v.) ‘Binalar, Sel’ dağına vardığında Medine’den çık’ diye bana emretmişti. İzin verir misin, çıkıp gideyim?” dedi. Hazret-i Osman da izin verdi.
Ebu Zer (radıyallâhü anh), ikamet etmek üzere Medine-i Münevvere civarında bulunan Rebeze isimli köye gitti ve orada vefat etti (M. 653). (A. Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya)