Prof. Dr. Erkan TÜRKMEN’in, Tarih ve Medeniyet Dergisi’nin 17 nci sayısında yayınlanan yazısından ilginizi çekeceğini umduğum bir bölüme dikkatinizi çekmek isterim:
“ Gene gel…Gene gel…” olarak tercüme edilen ve Hazreti Mevlana’ya atfedilen meşhur rubai, Mevlana’nın el yazma divanı nüshasının sonunda bulunmaktadır. İran’da basılmış bazı divanlarda hiç kayıt edilmemiştir. Mevlâna’nın divanı, onun vefatından çok sonra derlenmiş olduğuna göre, tahrifata uğraması çok tabiidir. Zira, Mesnevi’nin en sağlam nüshası, Mevlâna müzesinde bulunduğu halde İran, Pakistan, Hindistan, Afganistan ve Türkiye’de bulunan nüshalarında hem ilâveler, hem de tahrifat yapılmıştır. Söz konusu olan rubainin tamamı şöyledir:
Bâz a, bâz â her ân çi hestî bâz â,
Ger kâfir u gebr u put-perestî bâz â,
În dergâh-i mâ dergâh-i nevmî dî nîst,
Sad bâr eger tevbe şikestî, bâz â.
Doğru tercümesini vermeden önce, rubaide beş defa geçen ( baz a) ifadesini veya deyimi üzerinde iyice durmak lâzımdır. Bilindiği gibi, Mevlâna’nın kullandığı Farsça, Horasan Farsçası’dır. Bu Farsça Türkler, Tacikiler, Afganlılar ve Hintliler’in ortak dilidir. İranlılar ise Pehlevi Farsçasını kullanırlar. Gazneliler, Selçuklular, Osmanlılar, Delhi Türk Sultanlığı gibi büyük Türk devletlerinin kullandığı Farsça’ya ise, Turan Farsçası adını verenler de vardır.
(Baz a)’nın mastar şekli, (Baz amadan)’dır. Hindistan’da basılan ünlü lügat Anandarac, (Baz amadan) mastarının açıklamasını, (Mecazi olarak tövbe etmek anlamına gelir) diye vermektedir.
Meşhur Farsça lügatı Steingass’ta ise Baz amadan: pişman olmak, tövbe etmek, yapılan hareketten vazgeçmek, şeklinde açıklanmaktadır.
(Baz amadan) kelime kelime çevrilirse, baz: (gene, tekrar) ve a: (gel) yani ( gene gel) şeklinde olur. Oysa (baz amadan) bir deyimdir ve hem Türkçe’ye, hem de Urduca’ya geçmiştir. Dilimizde yaygın olan şekli, (vazgeçmek)’tir.
Hazreti Mevlana da, kendi şiirlerinde aynı deyimi ( vazgeçmek) anlamında kullanmıştır.
“ Huace baz a ez men u ez seri,
Serveri cu, kem taleb kun serveri” ( Mesnevi,c.4,2029)
(Ey hoca efendi, baş ve ben olmaktan vazgeç; önder ara, önder olmayı az heves
et.)
Burada, “ baz a”yı, (gene gel) şeklinde çeviremeyiz. Kaldı ki, sadece Mevlâna değil, diğer şairler de bu deyimi aynı asırda, benzer anlamda kullanmışlardır.
Bütün bu açıklamalardan sonra, rubaiyi doğru tercüme etmek gerekir.
“Vazgeç(tövbe et), vazgeç, her neysen vazgeç,
Eğer Kâfir, mecusi, putperest isen vazgeç,
Bizim dergâhımız umutsuzluğun dergâhı değildir.
Yüz kere tövbeni bozsan da vazgeç.”
Rubainin bu şekilde tercümesi, Mevlâna’nın hoş görüsüne engel değildir. Zira Mevlâna, “ Yaradılanı severim, yaradandan ötürü” sözüne yürekten inanıyordu ve daha nice şiirinde bunu dile getirmişti.
*
Ne demişti Mevlâna, hatırlayalım:
“OKUYAN, AKLI MİKTARINCA ANLAR.”
Kaynak: Ahmet AKYOL