Dünya gelip geçici, bugün varız yarın yoğuz. Şimdi zengin isek, sonra fakir olabiliriz. Eğer kısmet olursa, yanımızda götürebileceğimiz en fazla iki metre bir bez, oda mezarda çürüyor. Kimseyi beğenmiyoruz. Adamına göre konuşuyoruz. Menfaat için renkten renge giriyoruz. Kürke göre selam veriyoruz. Sanki computer (bilgisayar) olduk, google gibi her soruya cevap veriyoruz. Kendimizi düzeltmiyoruz, ondan sonrada başkalarının düzelmesini bekliyoruz.
Alacağımıza çok titiziz, borcumuza hiç öyle değiliz. Oturduğumuz yerden ahkâm kesmekte üzerimize yok. Sohbetlerde çay ve sigara eşliğinde, hükümetler kurup hükümetler deviriyoruz. Birbirimizi çok güzel çekiştiriyoruz. Dini konularda, ezbere konuşuyoruz, işin doğrusunu uzmanından öğrenmiyoruz.
Örf, adet, gelenek ve göreneklerimize bağlıyız diyoruz, evlerimiz dururken çocuklarımızı bakım evlerine ve büyüklerimizi de Huzurevlerine yolluyoruz. Kendimiz, herkesten ziyaret bekliyoruz; kimseyi ziyaret etmiyoruz. Ancak bu dünyayı düşünüyoruz, öbür dünya aklımıza bile gelmiyor. Mezarlıkları hiç ziyaret etmiyoruz, böyle olunca da oradan ibret alamıyoruz. Harama, helale hiç dikkat etmiyoruz. Sağlığımızın kıymetini, ancak hasta olunca anlayabiliyoruz. İsrafın haram olduğunu biliyoruz, har vurup harman savurmada birinciyiz.
Temizliğin imandan olduğunu biliyoruz, nedense hiç temiz olamıyoruz. Umuma açık yerlerde, lavaboları ve tuvaletleri hiç kullanamıyoruz. Aritmetikte dört işlemi bilmiyoruz ancak, başkalarının parasının hesabını çok iyi yapıyoruz. Dahası, çocukken babam her şeyi biliyor derken, büyüyünce nedense babam hiç bir şey bilmiyor diyoruz.
Doğrusunu söyleyeyim mi? Çok şey bildiğimizi sanıyoruz, aslında hiç bir şey bilmiyoruz. Haydi hayırlısı, kalın sağlıcakla…