Kamu da 6. yılını geride bırakan bir çalışanım. Kamu görevinde 6 yıl kulağa az gibi gelebilir. Bu 6 yılın son 4 yılında da Sendika üyeliği olan, hatta üyelikle kalmayıp temsilcilik ve Şube Yöneticiliği görevlerinde bulunan bir çalışanım.Gerek iş hayatımda olsun, gerek Üniversite yıllarından itibaren çevremde dikkatimi çeken en önemli unsur hepimizin “Önce Ben” demesiydi.Yani bir nevi herkesin kendini düşünmesiydi.
Kendi bulunduğum ortamları, çevremi gözlemlediğim de herkesin en büyük hastalığı olmuş durumda “Önce Ben” demek. Okulda, iş hayatında, yemekte, minibüste, otobüste bir toplum içinde yaşadığımız, orada yalnız olmadığımızı, herkesin bize hizmet zorunda olmadığını unutuyoruz. Hep biz birşeyler olmak istiyoruz. Her şeyin en iyisini biz biliyoruz. Fakat bunlar sadece sözlerde kalıyor. Birçoğumuz konuşurken varız, icraata gelince ise buhar olup ortadan kayboluyoruz. Ortadan kaybolduğumuz yetmiyor; bir de birşeyler için çabalayanları, sorunları çözmek için uğraşanları eleştirmeye başlıyoruz. “Meyve veren ağaç taşlanır” atasözü de buradan geliyor sanırım.,
Gerçekte bu ülkede kendisi için torpil yapılmasını beklemeyen sayısı giderek azalıyor. Bunda ülkenin şartlarının ve işleyişinde bu şekilde olmasının etkili olduğunu kabul ediyorum. Malesef ülkemizde birçok iş ahbap-çavuş ilişkisiyle yürütülüyor. Ama birçoğumuz başkasına torpil yapıldığında bunu eleştirirken, kendimize torpil yapıldığında bundan memnun oluyor ve bu torpili eleştirenlere kendimizi haklı gösterme çabasına giriyoruz.
En basit ve toplumun içinde örnek verecek olursak, Kendimiz bir bankadan işi olduğunda ve çok sıra olduğunda, tanıdık bir çalışan veya sıra bekleyen ararız ki onun yanına gidip işimizi sıra beklemeden halletmek için. Ama bizim o bankada bir tanıdığımız yoksa ve böyle birşey yapan olursa o sıra beklemeyip öne geçen kişiye yine biz en önce tepki gösteririz. Bu sıra bekleme örneklerini hastane de, üniversiteye öğrencimizi kayıt yaptırırken,minibüse binerken v.b. birçok örnekle çoğaltabiliriz.
Yine de içimizde dik duruş sergileyen her şeyin çıkar olmadığını bilen, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edebilen. Mevkiye, makama, unvana, kuruşa değer vermeyen insanların varlığını da biliyor ve görüyorum. Bu kişiler sayesinde de geleceğe dair umudumu koruyorum. Umarım bu umudu hiç kaybetmem, toplum olarak da hiç kaybetmeyiz.Toplum olarak da bu tarz insanlarımıza daha çok sahip çıkıp daha çok değer veririz.