Zulüm: Bir kimsenin meşru hakkına tamamen veya kısmen tecavüzde bulunmak demektir. Meselâ: Bir kimsenin malını gasp etmek veya bir alacağını noksan vermek veya vaktinde vermemek bir zulümdür. Bir kimseye zulmedene zalim, zulüm olunana “mazlum” denilir.
Zulüm, dinen pek büyük bir günahtır, bir cinayettir. Resulü Ekrem (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz, Muaz bin Cebel’i (radıyallâhü anh) Yemen’e Kadı olarak göndermiş ve kendisine:
“Zulme uğramış kimsenin bedduâsından sakın. Çünkü bu dua ile Allâhü Teâlâ arasında bir perde yoktur, bu duâ müstecab olur. Hatta mazlum fâcir, kâfir bir kimse de olsa yine onun zâlim hakkındaki bedduası kabul olunur. Zira onun fıskı, küfrü kendisine aiddir, ona kimsenin zulmetmeye hakkı yoktur.” diye emretmişti.
Resulü Ekrem (sallallâhü aleyhi vesellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Allahü Teâlâ, zalime bir mikdar mühlet verir. Fakat bir de (azabıyla) yakaladı mı, artık ona kurtuluş imkânı bırakmaz.”
“Zulmetmeyiniz. Sonra dua edersiniz de sizin bu duanıza icabet olunmaz, yağmurların yağmasını istersiniz de böyle bir rahmete nâil olamazsınız ve düşmanlarınıza karşı yardım için niyazda bulunursunuz da yardım olunmazsınız.”
“Zulümden sakının. Çünkü zulüm, kıyamet gününün zulmetleridir (karanlıklarıdır).”
Demek ki zulmün cezası yalnız dünyada görülmeyecektir, belki bunun en büyük cezası, ebedi alemde görülecektir. Artık öyle bir âkıbete uğramamak için adaletten ayrılmamalı, herkesin meşru hukukuna riayet etmelidir. Şayet bir kimsenin bir hakkına tecavüz edilmiş ise bunu tamire, telafiye çalışmalıdır. Üzerinde hakkı olanlardan helallik istemekte kusur etmemelidir. (Hukuku İslamiye)